Menü Kapat

Stanford Üniversitesi Üzerine

Stanford Üniversitesi Üzerine

Amerika’da gezdiğim üniversiteler arasında Stanford Üniversitesinin kendine has bir yeri var. Bunun sebepleri arasında ilk gittiğim üniversite olması, en çok vakit geçirdiğim yerlerden birisi olması, ders almış olmam, kendi kendimi fahri öğrencisi ilan etmiş olmam ve sınırları içerisinde tanıştığım insanlardan dolayı olabilir. Bu yazıda detaylı bir tanıtımdan ziyade ben ne yaptım, nereleri gezdim onlardan bahsetmeye çalışacağım.

Stanford’a ilk gidişim CalTrain ile oldu. Pazar günü indiğim San Francisco’dan Salı günü CalTrain’e binip Stanford Üniversitesine geçtim. Palo Alto durağında indiğiniz zaman isterseniz yürüyerek isterseniz üniversitenin ücretsiz Shuttlelarıyla üniversite kampüsüne erişim sağlayabiliyorsunuz. Ben shuttle’a binip Medical Center’da inip oradan ana meydana doğru yürümüştüm. Çimenliklerden Stanford’ın heybetine baka baka ana kampüse giriş yapabiliyorsunuz. Etrafta farklı farklı binalar var, hangisinin ne olduğuna internetten bakıp girilebilir olanlara girebilirsiniz.

Ben internette Stanford Turkish Association’a rastlamıştım ve altta bulunan adreste bir odalarının bulunduğunu düşünüyordum. İlgili binaya girip etrafı keşfederken History Lounge’a girmeye çalıştım. İçeriden birisine sorduğumda böyle bir ofisin bulunmadığını fakat tarih bölümünün sekreteryasında Burçak Hanım’ın bulunduğunu söyledi. Hemen kendisiyle tanıştım. Kendisine ağırladığı için çok çok çok teşekkür ediyorum tekrardan. Nasıl gezebileceğimi anlattı; undergrad/grad/Exchange hakkında sohbet ettik ve harita vererek beni uğurladı.

Öncelikle Memorial Church’e uğradım. Tam da ayine denk geldiğim için ayine katılıp Father Bob ile tanıştım. Ayinden sonran vedalaşıp Tresidder Memorial Union’a geçtim. Tresidder ise Stanford öğrencilerinin genelde yemek yediği, takıldığı; Starbucks, Subway, Panda Express; fotokopi gibi hizmetlerin bulunduğu öğrenciler için bir yaşam alanı. Burayı da keşfettikten sonra Hoover Tower’a doğru yola çıktım.

Amerika’daki üniversitelerin genelinde bir kule kültürü var. Kulesinde genelde çan ve saatin bulunduğu bu kulelerden tüm kampüse hakim bir görüş alanınız oluyor. Stanford’da da vardı, Berkeley’de de, Yale’da da, Harvard’da da. Koç Üniversitesi, Stanford’dan direkt olarak mimariyi imite ettiği için Koç’ta da kuleye çıkmak mümkün. Ama tasarım ve deneyimi farklı.

Hoover Tower’a vardım ve yukarı çıkmak istediğimi söyledim. Fakat yanımda herhangi bir Stanford mensubu; mezunu bulunmadığından çıkmamın mümkün olmadığını söylediklerinde arkamdaki Hintli çift beraber çıkabileceğimizi iletti. Buradan böyle bir jest yaptıkları için tekrar teşekkür ediyorum kendilerine. Umarım beraberlikleri sürekli mutluluk içerisinde geçer. Kuleye asansörle çıkıyorsunuz ve mezun görevliler var. Mezun dediklerim 60-70 yaşlarındaki gönüllüler. Kendilerinin hikayelerini anlatırken bir yandan da kuleyi tanıtıyorlar. Tepeden tüm kampüsü izledikten sonra Stanford Graduate School of Business’ın yolunu tuttum bir işletmeci olarak.  Orada da güzel vakit geçirilecek yerler var. Zaten bahsettiğim yerlerde bir sonraki gelişlerimde sürekli vakit geçiriyordum. Birkaç Boğaziçi mezunuyla da bir sonraki ziyaretlerimde tanışma fırsatı buldum.

İlk gidişimin dönüşüne geçmeden önce kütüphaneye uğradım. Birçok kütüphanesi bulunduğundan dolayı ismini vereyim: Cecil H Green Library. Kaydınızı yaptırdıktan sonra yılda 7-8 defa kullanabiliyorsunuz içeriyi öğrenci olmasanız bile. Zaten içeriye girdikten sonra karar verdim; buradayken olabildiğince buraya gelmeliydim.

İlk günümün ayrılışında biraz yorgun, biraz overheat, biraz büyülenmiş şekilde evimin yolunu tuttum. Overheatin sebebini de aktaralım. San Francicso’da iki kat kıyafet ile bile üşüyebilirken Stanford’da tşörtle terliyorsunuz. Bunu bilmediğimden dolayı ilk gidişimde birazcık sıcaklamış olabilirim.

Sonrasında zaten kendi arabamı da 5. günümde aldığımdan bir sonraki günlerde ceremeyi çekmeden hep arabayla gittim. Parking lotlar saat 4’ten sonra ücretsiz oluyorlar fakat ondan önceki saatlerde park biraz pahalı. Park Mobile’a üye olarak ödeme yapabilirsiniz. Gün ve saate göre ödemeler değişebiliyor, sistem American Express’i kabul etmiyor. Ek olarak park ettiğiniz yere mutlaka bakın. Ben yarım saat aradığımı hatırlıyorum arabayı.

Kütüphaneye yakın Coupa Cafe var. Baharatlı kahvelerinizi denerken bir taraftan da “CEO”larla tanışabilirsiniz. Gerçi herkesin kendine CEO dediği bir ekosistemde biraz dezenformasyon da yok değil. Stanford özelinde değil ama genelde Coupa Cafe’lerde Bill Gates’in gezdiği, VC’lerin insanları dinlediği ve yatırım yaptığı efsaneleri mevcut.

Aynı yere yakın bir de Old Union var. Burası da öğrenciler için bir yaşam alanı. İçeride bilgisayar odaları, farklı aktivite alanları ve ibadet odaları var. Cuma namazları da burada kılınıyor. İbadet odalarına girişler için şifre istenirken en üst katta küçük bir kütüphanesi de mevcut. Bahçesi huzur verici bir alan. Koltuklarda su şırıltısını dinlerken kafa dinleyebiliyorsunuz.

Benim Stanford’a gidişimin asıl amacı her imkanından faydalanmaya çalışmak oldu. Bunun için sürekli etkinlikleri Events sayfasından takip ediyordum. İstediğiniz etkinliklere bilet alıp gidebiliyorsunuz. Benim en ilgimi çeken US-Japan Innovation Awards olmuştu. Birçok farklı alandan VC ile tanışabilme fırsatım olup öte teknolojilerden haberdar olma imkanı yakalamıştım. Ama diğer etkinlikleri de göz ardı etmek mümkün değil. Uzatmamak için bir sonraki bloglarımda yer vermeye çalışacağım.

Stanford Graduate School of Business’a geri dönelim. GSB’nin de kendine ait bir kütüphanesi var. En üst katında ise güzel bir lounge ve terası mevcut. İçinde çalışma isteğinden başka bir istek duymuyorsunuz. Ben girdiğimde çok kalabalık olmaması hasebiyle de uzun bir süre kendimi kaptırıp Türkiye’deki işlerimi halledebilmiştim. Fırsat bulabilirseniz girin derim. Mensup kartınız olmadan almıyorlar diye biliyorum.

Kampüs çevresinde birçok heykel ve anıt bulunmakta. Bunları teker teker anlatmak isterim fakat sadece fotoğrafını eklemekle yetiniyorum. Ek olarak spor kompleksleri inanılmaz. Bizim Uçaksavar kompleksiyle kıyaslayınca kıyaslanamayacağını anladım. Bir çocuğun küçükken bu üniversiteye gelip yaz okulu almasıyla edineceği vizyonu hayal bile edemiyorum. Çok isterdim 21 yaşından daha küçük bir yaşta da burayı keşfetmeyi, imkanlarından faydalanabilmeyi, bir ders alabilmeyi. Bunları 21 yaşında da yapabilmiş olmaktan da ayrıca mutluyum.

Kütüphaneden bilerek detaylı bahsetmedim. Diğer okulların kütüphaneleriyle birlikte detaylı bir kütüphane yazısı yazmayı planlıyorum. Sadece birkaç bilgi vereyim. Saat 5-7 arası kapanıyor gününe göre. Bilgisayarları kullanabilirsiniz. Bir bölgede 7/24 açık bir study var. Lathrop Library’nin altında. Öğrenci kartınız olduğu takdirde girebiliyorsunuz. Ben bir gecemi burada geçirmiştim. Çok zevkli idi.

Birkaç amatör görsel ekleyerek Stanford yazımı da bitiriyorum. Ama Stanford hiçbir zaman bitmeyecek bir anı kaplamasına sahip. Birçok güncelleme gelebilir bu yazıya. Sağlıcakla.

Birkaç video ve görselle sizleri bırakayım:

Change as it Changes
Skaters

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir